Yıllardır aynı düşünceleri savunuyorum ve aynı sıkıntıları, eksiklikleri, hatta tüm bunların içinde yapılan haksızlıkları dile getirmeye çalışıyorum.
Bugün bir haber okudum.
Sakarya da bir adam pazar harçlığı isteyen karısına para veremeyince tabancasıyla intihar etti.
Adamın cebinden 1.5 TL çıktı.
Kocası öldü ya şimdi kadın tüm sosyal haklara sahip olur.
Vah ki ne vah...
Yaşayabilme hakkı alabilmek için birinin ölmesi mi gerekliydi.
Nerede şimdi sosyal hizmet.
Sosyal Hizmetler bu olayın neresinde olmalıydı?
Eminim her zaman olduğu gibi prosedürlerine uygun bir cevapları olacaktır.
Sizlere bu konuya benzer, bizzat yaşadığım ve bizzat dinlediğim bir çok hayatlar anlatabilirim.
Hep söylüyorum zaten, ben vakıf hizmetlerini, vakfa bağlı olan ailelerden yorulduğum için değil, bu ailelerin yaşadıkları sorunlara çözüm olması gereken kurumlarda, oturdukları yerden prosedür gereği çalışanlarla uğraşmaktan yorulduğum için bıraktım.
Olmayan hak istemedim ama hakları olduğu halde bu haklardan aileleri, onların prosedürlerine uymadığı iddia edilerek faydalandıramadım.
Evet, iddia ediyorum ve söylüyorum.
Eksik veya yanlış giden bir şeyler var bu işlerde. Yapılması gerekenler doğru yapılmıyor.
6 yıl önce şimdi ,16-17 yaşında olan, yaşlı bir karı kocaya satılan ve bu karı koca tarafından nasıl uydurulduysa, nüfuslarına geçirilen bir oğlumdan bahsedilecem sizlere.
Tam da Sosyal Hizmetler sorumsuzluğu olarak yaşanmış bir olaydır bu.
10 yaşında tanıdım ben E.Y.'yi.
Vakıf aile birimi çalışmalarına yeni başlamıştım.
Boncuk gibi masmavi, sevimli bir surat, eski ve içi dışı harap bir evin kapısında dikilirken bana merakla camdan bakıyordu.
Kapıya 80 yaşlarında, ayakta bile zor dikilen adını sonra öğrendiğim İshak Amca çıktı. Arkasında da 65-70 yaşlarında karısı.
Onlara, vakıf tarafından yardım amaçlı geldiğimi ama kaydımıza almadan önce aileler ile ilgili araştırma yapmam ve bilgi almam gerektiğini belirttim.
Beni içeri buyur ettiler.
İlk sorum çocuğu gösterek, "Torununuz mu?" oldu.
Bana çocuğun annesini ve babasını bilmediklerini, çocuğun dedesinden daha 3,4 aylık bebekken para vererek aldıklarını
anlattılar.
Doğum yaptım diyerek de nasıl prosedürleri uydurdularsa çocuğu nüfusta üzerlerine almışlar.
(Bu resmi prosedürler bu işler için çukka oturtuluyorda, ben doğru işler için bir kere oturtamadım.)
Neyse ben işin hikaye kısmında değildim.
Biz bu insanlara nasıl yardımcı olabilirizin düşüncesindeydim.
Tabi ki bu insanlar derken tek derdim E.Y. idi.
Bu kaydımın çalışmalarını yaparken 15 gün sonra İshak amca vefat etti.
Yardım işini daha çabuklaştırmam gerekti.
Konuyu fazla uzatmak istemiyorum.
Çalışmalar E.Y.'nin yaşamı üzerine yapıldı.
Sakarya İl Sosyal Hizmetlerine ikisini de alıp gittim ve durumu anlattım.
Anne yaşlılık maaşı alıyordu zaten. Çocuğa maaş bağlandı ve her sene kömür yardımı yazıldı.
Çocuğa şartlı maaş bağladılar. Annenin aklı selim olmadığı için çocuğa bağlanan maaşın benim yönetimimde olması şartını sundular ve bana açıklayıcı bir dilekçe ile imza attırdılar.
Kabul ettim ve dilekçeyi yazarak imza attım.
Çünkü maddi imkan olmadan E.Y.'ye hazırladığımız yeni bir hayata başlayamazdık.
Arkadaş çevresi değişmesi için başka bir mahallede ev tuttum ve evin tüm eşyaları gerek E.Y.'nin maaşından gerek yardım için vakfa verilen nakitlerden kullanarak değiştirdik ve yeniledik.
E.Y.'nin okul ihtiyaçları, kendi ihtiyaçları bu şekilde karşılandı.
Velisi ve sorumlusu da bendim.
2 Yıl sorunsuz ve düzenli benim denetimimde ve takibimde bir hayat yaşadık.
2 yıl sonra E.Y.'nin annesinin zaten yaşının da verdiği bir durumdu, hareketleri ve tavırları değişmeye başladı.
Tutturdu eski evime gideceğim diye.
E.Y.'nin yeni yeni düzene girdiğini, çevresinin, yaşamının değiştiğini ve eski yerinize giderseniz kazandığı tüm bu değişimleri kaybedebileceğini ve daha neler neler anlattıysam da vazgeçiremedim.
Aklınca oğlum dediği E.Y.'yi seviyor, düşünüyordu ama tek düşüncesi kendi hayatıydı.
Bir gece onay vermediğim halde, toplamış eşyalarını eski evine taşındı.
Tüm emeklerimiz tüm çalışmalarımız sıfır olmuştu.
İl Sosyal Hizmetleri arayarak durumu anlattım ve gelip incelenmesini istedim.
Ve özellikle bu çocuk bu kadının elinde heba olacak diye belirttim.
İl Sosyal Hizmetlerinden bir yetkili geldi ve önce beni ziyaret etti.
Konuyu ayrıntısıyla anlattım. Ev hayatı, okul hayatı, çevre ve arkadaş edinme, sosyalleşme çalışmalarında E.Y. için gün gün ileri giderken, bu kadın sırf kendi benliği için tekrar döndü en başa. Çocuğu da sürüklüyor bu yaşama.
Bu çocuk bu kadından alınmazsa ister inanın ister inanmayın 6-7 sene sonra bu kadının elinde ya hırsız olur ya mafyaya ya da uyuşturucuya kayar.
Devletin korumasına alın veya verin bize koruyucu ailelik yapalım dediysemde aldıkları karar Annenin E.Y.'nin bakımına ihtiyacı varmış.
11 yaşındaki bir çocuğa, 70 yaşındaki bir kadının sorumluluğu nasıl verilebilir?
Bakın dedim çocuk ölürse, anneye bakacak bir sürü yeğenleri var. Üstelik yeğenleri, biz halamıza bakarız ama çocuğu istemiyoruz diyorlar.
Telefonlarını vereyim sorun.
Ama anne ölürse bu çocuk tek başına kalacak bu hayatta.
Dedim, dedim, dedim...
O kadar anlattım, isyan ettim, dil döktüm.
Karar aynı.
Son olarak eğer bu çocuk ileride hırsız, serseri, madde bağımlısı biri olsun tüm vebali tüm sorumlusu sizsiniz, dedim ve bundan sonra hiçbir sorumluluk almayacağımı belirttim.
Çünkü çok kızmıştım ve bir o kadar da üzülmüştüm.
Dediğimi de yaptım.
Şimdi 16-17 yaşında bir delikanlı E.Y.
Ortaokulu son sınıfta terk etti. Adı birçok hırsızlık olaylarına karıştı. Adam dövme, kavgalara karışma olaylarında ve en üzücü olan da nerde akşam orada sabah kafa ve alemlerden alemlere gezen bir hayat.
Ne oldu? Çok mu iyi oldu?
Önceleri yine dayanamıyordum sağdan soldan haber gönderiyordum, takip ediyorum bak yanlış bir hareketini duymayacağım, görmeyeceğim diye.
Ama artık karışamıyorum kafası iyi geziyor, bana yanlış yapabilir diye.
Ey, Sakarya İl Sosyal Hizmetlerinde bu karara onay verenler, Eserinizle gurur duyun...
Benim bu hikayemi daha nice yazmadıklarımla bir çok kişi bilir.
Tek mücadelem bu vatana bu millete faydası olmasını istediğim ahlaklı, bilgili ve çalışkan ama önce ahlaklı bir birey kazandırabilmekti.
Çok mücadele ettim ama yapamadım.
Tek başıma kaldım, tek başıma yenik düştüm.
Sizlere, sizin gibi oturdukları yerde karar alanlara, sizin gibi boş boş kararlara okundukça emmebasma tulumba gibi elini bir aşağı bir yukarı kaldırarak oy verenlere...
Siz kazandınız, koca bir hayat kaybetti.
Şimdi yazımın en başına geliyorum.
Cebinde 1.5 TL'si ile ölen o adam için kim hesap verecek?
Onun çocuklarına kim cevap verecek?
Elinizle suç makinası yaptığınız E.Y. için şimdi ne düşünüyorsunuz?
Kader dime...
Derseniz de şaşırmam.
Malesef Sosyal Hizmetlerin Sosyal olamadığı bir dünya kurulmuş.
Kimlere ve kimler için olduğunu anlayamadığımız.
Keşke prosedürlerden başını kaldırıp halkıyla iç içe, daha doğru ve yerinde bilgiler edinerek ve bu edinilen bilgilere göre daha daha çok titiz düşüp, çalışılıp öyle kararlar alınarak bu yardımlar yapılsaydı.
Keşke İl ve İlçelerde Sosyal Hizmetler Sosyal olabilselerdi.
Keşke hangi Sosyal Hizmetler olursa olsun, bunların başına, bu işlerden anlayan ve bu işleri adil bir düzende titizlikle yönetebilecek kişiler getirilse de gerçek ihtiyaç sahipleri gerçek ve yapıcı yardımlara kavuşsa.
İnşaallah diyorum.
Allah'a emanet olun...
Sosyal olamayan sosyal hizmetler...
Paylaş