Bu söz, rahmetli babaannemin sözüdür.
Hayata karşı güçlü olmayı, zorluklara ve yokluklara rağmen direnmeyi, onurundan ve duruşundan asla taviz vermemeyi rahmetli babaannemden öğrendim.
Bu söz de, onun bana devamlı söylediği, çalışarak ve mücade ederek kazanılabileceğini, oturarak adam olunamayacağını anlatan bir hayat dersidir.
Aslında herkes için bir hayat dersi...
Herkes ağalık taslarsa işleri kim yapacak?
Günümüzün bir hastalığı da bu konu zaten.
Çalışmadan, terlemeden, oturduğun yerden para kazanmanın derdinde olup, elini taşın altına koymadan, hazıra alışmış ve hazır bekleyen insanlarımız, özellikle gençlerimiz yok mu?
Şimdi bir röportaj yapsak, belki yüzde veremem ama birçok insanımız böyle bir öneriyi sorgulamadan kabul eder.
Ya seçilerek ağalık taslayan ve seçildikten sonra makamın sorumluluğundan çok rahatlığına ve ona getirdiği imkanlara kapılanlara ne demeli?
İki lay lay bir halay, ha şu sünnet bir de bu cemiyette görünmek, her önüne gelene söz vererek koltuğa oturttuklarımızdan hizmet beklerken, daha çok bekler olduk.
Biz zaten ağa idik hizmet bekledik.
Bunlar bizden daha çok ağa oldular.
Öyle bir dünya kimseye yok ama. Günü gelince herkes hesabını verir.
Aldığı sorumlulukların hakkını vermeyen ve o sorumluluğu kendine rahatlık görenlerin sonu itibarsızlıktır.
Bu dünya hayatında kimse ağa olmaya çalışmasın.
Bilsin ki; sonu olan bu hayatın sonunda da, ölüm ve hesap vardır.
Hesap vermek için ise bu dünyada çalışmak vardır.
Hangi işi yaparsan yap, hangi makamda oturursan otur, üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmek ve mücadele etmek zorundasın.
Her insan doğru ve düzgün çalışarak hayatını idame etmekle mükelleftir.
Rızkını helal ve tayyip olandan, ömrünü bu yolda harcamaktan asla vazgeçmemelidir.
Özellikle gençlerimize alın teri ile çalışarak, gerek bedenen gerek fikirleriyle üretme ve maddi kazançtan çok insanlık için kazanmaları alışkanlılığını edindirmek zorundayız.
Bu bilinç ile yetişen nesil ile yolumuz aydınlanacaktır.
Hizmet aşkı ile beraber, çalışarak üretme aşkı hiç bir zaman bitmemelidir.
"Ne yapabilirim?" diyerek, "Neler yapabiliriz?" diye düşünerek her zaman gücümüzün yettiği kadarıyla, doğruluktan ayrılmadan, insanlığa faydalı işler için çaba göstermek hayat prensibimiz olmalıdır.
Tarihimizde, milletimizi bu seviyelere getiren atalarımız, yurt edinip, bize bu kadarı yeter, diyerek yerlerinde saymamışlardır.
Devamlı ileri diyerek yılmadan, rahatlığa kapılmadan mücadele ederek bu vatanı bizlere kazandırmışlardır.
Yaşadığımız sürece son nefesimize kadar bu dünya hayatında kolayı ve rahatı seçmek ne inancımıza uyar ne de fıtratımıza uyar.
Hakk cc yolundan sapmadan ve asla taviz vermeden, Allah cc'ın bizlere verdiği sağlık ve akıl nimetini insanlık için kullananlar zaten hem bu dünyalarını hem de ahiretlerini kazanmışlardır.
Öyle ise, sonu olduğunu bildiğimiz bu dünya hayatında, makam ve koltuk sevdası ya da lüks ev, araba ve yaşam amacıyla, yalan, sahtekar ve iki yüzlü durumlara girerek ağalık taslamanın ne karı vardır sorarım?
Biz inançlı bir milletiz. Müslümanız elhamdülillah.
Biz Türk milletiyiz. Çalışkanız ve kudretimiz damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur.
Oturmayız, oturamayız...
Durmayız, durdurulamayız...
İşte bu ahval ve zaruriyet içinde dahi vazifemiz Türk milletini ilelebet muhafaza etmeliyiz.
Ama bu işler öyle, sen ağa ben ağa ile olmaz.
Bu işler, emek ister, çabalamak ve uğraşmak ister.
Sonra inekleri başkaları sağar ve o sağanlar, bir gün gelir ahırına da el koyar.
Allah'a emanet olun...
Sen Ağa, Ben Ağa, İnekleri Kim Sağa?
Paylaş