İlçemizdeki Suriyeliler ve bakış açımızı değerlendirdiğim üçüncü ve son bölümde, umarım okuyucularıma bu konuya gerçek bir bakış açısı bırakabilmelerinde etkili olabilirim.
Birinci bölümde insanlığımızı kaybetmeden insanlığı yoklayalım, ikinci bölümde de bu konuda yetkilerin hakkaniyetli çalışmalar yaparak, halkımızla Suriyelileri karşı karşıya getirmemeleri hususunda dikkat etmeleri gerektiğini vurgulamak istemiştim.
İlçemizde pek çok Suriyeli Aileyi tanıyan biri değilim.
İHH Vakfı'nın çalışmaları ile tanımış olduğum bu Ailelerden sadece üçü ile hala görüşürüm.
Vakfı bırakalı üç yıl olmasına rağmen ben bu Suriyeli Aileler ile irtibatımı kesmedim.
Onlar da beni arayıp sorarlar ve davet ederler.
Birbirimizi tanıdıkça aramızda bir gönül bağı oluştu.
Kandillerde, Bayramlarda ara sıra bazı günlerde telefon eder halimi hatırımı sorarlar.
Her Ramazan mutlaka iftara çağırırlar.
Çocukları bana sarılır, öper, hanımlar ve beyler de ne sevgide ne saygıda asla kusur etmemişlerdir.
Sanki yıllardır tanışıyoruz, sanki yıllardır birbirimize yakın olmuş gibi huzurlu ve muhabbet dolu zaman yaşarız.
Dertlerini paylaşacak ve sıkıntılarına çözüm bulabilecek bir abla yerine koymaları bugüne kadar asla bana ağır gelmemiştir.
Çünkü bizim Vatanımıza mecburen sığınmak zorunda kaldıkları için en yakınlarından bile uzaklar.
Herkes çil yavrusu gibi dağılmış.
Dertleri çok ama anlatıp içini dökebilecekleri kimseleri yok.
Zaten kime yanaşsalar dışlanıyorlar ve malesef halkımızın pek çoğundan gördükleri muamele pek de iyi değil.
Geldiklerinde bilmedikleri bir dil, tanımadıkları bir düzen içinde çoğu bir öteye bir beriye savrulup Ailesine bir düzen kurmanın çabasıyla çırpınıp duruyorlardı.
Konuşamadıkları dil olduk.
Kuramadıkları düzene yardımcı olduk.
Hata mı yaptık?
Hayır...
Ben asla hata yaptığımı kabul etmiyorum.
Herkes kendi yapması gereken insanlığını yapar.
Benim eşim Devlet memuru ve Allah'a şükür maddi açıdan kimseye muhtaç olmadan yaşayıp gidiyoruz.
Neden mi şimdi bu konuya geçtim?
Bakın anlatayım.
Benim komşum da Muş'lu ve Kürt kökenli, Okula giden üç çocuğu var.
Boyacı ustası. Senenin üç, bilemedin dört ayı iş bulup çalışabiliyor, keşke iş olsada her gün çalışsa ama iş yok.
Hendek'in pazarı salı günüdür bilirsiniz.
Bu komşum her salı günü bana sorar;
Esma abla, bak pazar paran yoksa vallahi ben vereyim diye.
Elini de cebine atar, para çıkarır.
Yıllardır Kürt -Türk oyunu oynattılar bize.
Benim Kürt komşum, benim on akrabama bedeldir.
Çünkü biz onlarla insanlığımızı paylaştık.
Şimdi gelelim benzer konusan Suriyeli tanıdığım ve halen görüştüğüm Ailelerime...
Çok şükür onlar bir düzen kurdular.
Artık dilimizi konuşabiliyorlar.
Çocukları okula gidebiliyor.
Baba çalışıp evine ekmeğini götürebiliyor.
Kimseye muhtaç olmamak için kaderin onları getirip bıraktığı yerde hayatlarını devam ettirebilmenin mücadelesindeler.
Ben yine onları ziyaret ediyorum, onlar da beni ziyaret ediyorlar.
Biri elektrik ustası ne zaman işim düşse koşa koşa gelir işimi halleder.
Artık hiçbir maddi yardımımı ve teklifimi kabul etmiyorlar.
Biz Allah a şükür çalışıyoruz, Elhamdülillah diyerek kibarca istemediklerini söylerler bana.
İşte biz burada da insanlığımızı paylaştık.
Yardım kolisi dağıtılan ve durumu çok çok iyi olup da hala Devletin yardımlarını alan Vatandaşlarımızı biliyorum.
Doğrudur verilsin demiyorum ama o Vatandaşların yanında İlçemizde en iyi durumda olan bir Suriyeli bile daha ihtiyaç sahibidir.
Bu konuyu ayırt edelim artık.
Bu konuyu daha akıllıca tartışalım ve çözüm odaklı çalışalım artık.
En önemlisi, etrafımızda bizi parçalayıp yok etmek isteyen tehlikelere karşı yenilmemek için oynanan bu oyunlara da insanlığımızla, birliğimizle ve beraberliğimizle cevap verelim.
Geride bırakacağımız bir insanlığımız kalacak, bir de muhabbetimiz konuşulacak.
Allah'a emanet olun...
İlçemizdeki Suriye'liler ve Bakış Açımız -3-
Paylaş